Önce mistik tarih karşımıza Ossendowski’nin hikâyesini çıkardı. Fransız Akademisi araştırmacı gezginlerinden Dr.Ferdinand Ossendowski, kendisine Prens Chultun Beyli ve onun Lama’sı tarafından Moğolistan’da anlatılan tuhaf bir hikâyeden bahsetmiştir. Bu görüşe göre, önceleri Atlantik ve Pasifik Okyanusu’nda iki kıta bulunuyordu.
Bu kıtalar denizin dibine çöktüğünde buralarda yaşayanlardan bazıları muazzam yer altı sığınaklarına kaçtılar. Bu mağaralar, tarih öncesi insanlığın kaybolmuş halkına hayat veren ve bitkilerin büyümesini sağlayan acayip bir ışıkla kaplıdır. Bu ırk, bilimin en yüksek düzeyine ulaşmıştır.
Ossendowski’nin bu hikayesi ile birebir örtüşen başka bir hikaye bu kez Mu Uygarlığı inanışı ile karşımıza çıktı. Fakat bu kez sadece bir hikâye yoktu ve hikâyenin yanı sıra tarih öncesinden kalma kesin kanıtlar yani tabletler de vardı.
İngiliz Donanmasında deniz subayı olan James Churcward, 1868 yılında görevi gereği Hindistan’da bulunuyordu. Bu süreçte bir rahip ile tanıştı ve yakın dost oldular. Arada doğan güvenden ötürü rahip ona çok eski olduğunu söylediği bazı tabletlerden bahsetti. Churcward tabletleri çok merak ediyordu ve gördükten sonra merakı daha çok arttı çünkü bu tabletler hiç bilinmedik bir yazı ile yazılmış, sembol ve şekilleri de içinde barındırıyordu. Rahip bu dili biliyordu ama tabletler üzerindeki yazıları çözmek zaman, sabır ve maharet işi idi.
Bu dilin adı Naga-Maya dilidir ve çözmesi gerçekten maharet istemektedir. Fakat Churcward buna gönüllü olarak razı olur ve iki yıllık bir eğitimin ardından Naga-Maya dilini büyük ölçüde öğrenmiştir. Tabletlere “Naacal Tabletleri” denmektedir ve bu tabletlerin çözümünün ardından, aslında tabletlerin batan bir kıtanın tarihini anlattığı ortaya çıkmıştır ve bu tabletler “MU” ismi verilen bir ülkeden bahsetmektedir.
Tabletlere göre batan MU isimli kıtadan kaçan Naacaller yani bilge rahipler tabletleri de yanlarında getirmişlerdir. Tabletlerde anlatılanlara göre iki tane büyük kıta (ki bunlardan biri Mu) batmış ve denizin altına gömülmüştür. Mu diyarından kaçanların bazıları yer altı ülkelerine saklanmışlardır.
Hemen burada belirtmek isterim ki kitabımızın yazımı sürerken telepatik mesaj aldığını söyleyen Halit Ç. isimli bir kişi ile bu konu hakkında bir görüşme yapmıştık. Bu görüşme de Agarta Uygarlığına ait “Selemey” isimli bir kişi ile görüştüğünü ve ondan bilgiler aldığını iddia ediyordu.
İlk bakışta insan inanmak istemese de verdiği ayrıntılar hayret uyandırıcıydı. Agarta Uygarlığının bireyi olan Selemey çok eski zamanlarda denizin yuttuğu bir yurdumuz var diyor ve o yurttan kaçtıklarını söylüyordu. Kendi milletlerinin ismi Turukku idi ve ülkeleri ise Agarta olarak anılıyordu. Agartalı Selemey’e göre Mu’dan kaçan sadece kendileri değildi ve iki kabile halinde kurtulmuşlardı. Diğer kabile toprak üstünde kalmıştı ama Şambala’nın avcıları kendilerinin peşinde olduğu için onlar iç dünyaya saklanmışlardı.
Selemey’in anlattığına göre iç dünyaya saklanan Turukku’lar, önemli bir sır saklıyorlardı ve onlara “kutsal emanetçiler” deniyordu. Bu yüzden Şambala ırkı peşlerindeydi ve diğer kabile ile ayrılırken birbirlerini koruyacaklarına dair sözler verdiler.
Eğer Agarta diye bir yer varsa Semeley’in anlattıkları Agarta’lıların neden iç dünyada yaşadıkları sorusuna yanıt getiriyor olabilir. Öte yandan Semeley kendilerinin “Turukku” isimli bir topluluk olduğunu iddia ediyordu. Bu Turukku kelimesini araştırdığımızda ise karşımıza garip ve şaşırtıcı sonuçlar çıktı.
Ne mi onlar?
Turukku kelimesi ön Asya çivili metinlerinde karşımıza çıkıyor ve “Türk” anlamına geliyor. Yine Hint destanlarında Türk’lerden bahsederken “TURUKHA” kelimesi kullanılıyor. Çok enteresan bir şekilde İskit’ler de biz Türk’ler için “TYRKAE” kelimesini kullanıyorlardı. Buradan şu sonuca varabiliriz ki Mu kıtası tıpkı Mustafa Kemal Atatürk’ün sanılarıyla hareket ederek Tahsin Mayatepek’e araştırılması için emir verdiği üzere Türk’lerin ata yurdu olabilir.
Zaten Mu tabletlerini ortaya çıkaran ilk kişi olarak tarihe geçen James Churchward de Mu Uygarlığının günümüzdeki devamı için “Uygur Türkleri’dir” demişti. Antropolojik olarak Mu insanına en çok benzeyen topluluk Uygur Türkleri olduğu böylelikle kanıtlanmış oldu.
Toparlayacak olursak konumuzun başında belirttiğimiz gibi Dr.Ferdinand Ossendowski’nin bir Lama’nın ağzından anlattığı batık kıtalardan kaçan ve yer altına saklanan ırk Mu topluluğu olabilir. Semeley ve Churcward’ın anlatımlarından yola çıkarak da Mu Uygarlığından kaçanların bir kısmının yer altı dünyasına kaçtığını düşünürsek bu uygarlık Agarta olabilir.
KURSAD BERKKAN
Dünya Dışı Yaşam ve Ufolar isimli yayına hazırlanan kitabımızdan bir bölüm...
0 Yorumlar