Subscribe Us

header ads

Türklerin İlk Ataları: Pelasglar, Etrüskler, İskitler




Roma'dan ayrılmama yakın günlerden bir gün Vatikan Kütüphanesinde "fichier" dedikleri katalog kutularını karıştırırken, şu adı taşıyan bir eser çıktı karşıma: MAGNİ TAMERLANİS SCYTHORUM İMPERATORİS VİTA. Latince olan bu eserin adının türkçesi şöyle: "İSKİTLERİN İMPARATORU TİMURLENK'İN HAYATI". 




British müzesinde baskısı mevcut.




Tabii eseri hemen istedim. Petrus Perondinus adlı biri tarafından 1553 yılında yazılmış, yani 400 şu kadar yıl önce! O zamanki İskenderiye Patriğine ithaf edilmiş. Okumağa başlayınca, gördüm ki, kitapta Timurlen'e ve onun milletine bazen İskit, bazen Tartar deniyor. Nasıl ki, Yıldırım Beyazid'e ve onun milletine bazen Ottomani, bazen de Turci adı veriliyor. İskit adı ile de Moğollar veya başka millet değil, Orta Asya Türkleri kastediliyor. Bunun delili kitabın 10 uncu sahifesindeki şu cümledir:

"TEMİRUS GUTHLUS fuit appellatus, quae vox Scythia lingua fortunatu gladiu exprimit"

Bu cümlenin türkçesi: "Ona Kutlu Temir denmiştir ki, bu İSKİT DİLİNDE Kutlu Kılıç sahibi anlamını ifade eder."

Kitap Timurlenk için bir medhiye olmaktan uzaktır. Fırsat düştükçe onun zulmünden acımasızlığından söz ediliyor. Fakat Petrus Perondinus'un bu latince eseri bizim için her şeyden önce şu bakımdan önemlidir: Onaltıncı yüzyıl Batılılarına göre, Orta Asya Türklerinin adı İskit imiş. Kitap bunu şüphe götürmez bir şekilde isbat etmektedir.

Bu kitabın hayretle okuduğum bir sahifesi de 19 uncu sahifesidir. Burada Yıldırım Beyazid'in İstanbul'u zaptetme teşebbüslerinden ve o dönemdeki İStanbul'dan yani Bizans'tan söz edildikten sonra, Theodorus Spanduginus adlı bir Bizanslı yazarın kitabına geçiliyor ve bu kitabın Dominicus Ludovicus tarafından ETRÜSKÇEYE çevrilerek, bastırılmış olduğu söyleniyordu.

Bu ne demekti? O dönemde etrüskçe bin şu kadar yıldan beri ölü bir idi. Acaba 16.yüzyılda hangi dilli etrüskçe sayıyorlardı? Elbette Petrus Perondinus'un kitabı fransızcaya ve almancaya falan çevirilmiş olmalı idi. Bu çevirilerin dipnotlarında şüphesiz bu konuda bilgi verilmişti. Ne yazık ki, bunları araştırmağa vakit ve imkan bulamadım. Bunu Türkiye'de yetişecek etrüskologların yapacaklarını umarım.







* İskitler için: 

- Sovyet bilimadamları Batılılardaki İranizmi hem ölçüsüz, hem temelsiz bulmaktadırlar.

- Fransızların Gallimard Yayınevinin İlyada çevirisini yapan R.Flaceliere, Notlar bölümünde "At sütü içenler" kelimesi için şu açıklamada bulunyor: İskit kabileleri : Biliniyor ki kısrak sütünden yapılan Kımızı da, yoğurdu da Türkler icad etmişlerdir.

Şu halde en basit muhakeme ile anlaşılıyor ki, Homeros zamanında Hippomolg denen ve Flaceliere'in İskit adını verdiği millet Türklerdi.

- Fransız bilim adamı Eduard Chavannes'in Menander'in eserinden yararlanarak, Batı Göktürkleri hakkında yazmış olduğu eserde, İskitlerle Türklerin aynı kavim olduklarını, Bizanslıların gayet iyi bildiklerini gösteren cümleler vardır. Bunlardan ikisi:

1- Zemarkos, Bizansa döndkten sonra kendi İmparatoruna şunları söyler: "Bugün Türk adını verdiğimiz millete eskiden İskit denirdi."

2- Türk Hakanının Orhon harfleriyle yazılmış mektubunu İmparatoruna sunarken de , Zemarkos şöyle der: "Bu mektup İskit harfleriyle yazılmıştır."

Ve birçok sanat tarihçisinin farkında olmadığı şu gerçek vardır ki, İSKİT sanatı, Batı dünyasının hayran olduğu ETRÜSK sanatı ile tıpatıp aynıdır. Dikkat edilirse 'benziyor' demiyorum 'aynı' diyorum. Fakat uzmanlaşma belası yüzünden ne etrüskologların bundan haberi vardır, ne de İskit sanatı uzmanlarının... Tahminime göre, bazı Rus bilginlerinin haberi vardır amma, onlar da susmayı uygun görmektedirler. ...


1971 de adı soru şeklinde olan "Les Etrusques etaient-ils des Turcs?" (Etrüskler Türk mü idiler?) diye fransızca bir küçük kitap yayınlamıştım. Artık bugün, 16 yıl sürmüş çetin araştırmalardan sonra, bu kitaba "Etrüskler Türk İdiler" adını koymak suretiyle, kendi sorumu cevaplandırabileceğim kanaatindeyim.

Elbette ki, "Etrüskler Proto-Türk İdiler" demiş olsa idim, daha ilmi bir deyim kullanmış olurdum. Fakat gerek Türk ırkı, gerek Türk dili zaman içinde öyle bir süreklilik göstermişlerdir ki, sadece Yüzyıllara değil, Binyıllara meydan okumuşlardır.

Etrüsklerin Türkiye Türklerinin doğrudan doğruya ataları olduklarını söylememiz şüphesiz mümkün değildir. Bununla beraber, Etrüsklerle bizim müşterek atalara sahip olduğumuz da muhakkaktır.

Şunu da söyleyim ki, Anglo-Sakson Türkologların kullandığı, ne idüğü belirsiz "Turkic" kelimesini ben doğrudan doğruya yok farzediyorum.

Etrüskler üzerindeki incelemelerimin daha başında, Fransız etrüskologu Raymond Bloch'un bir görüşü beni çok etkiledi. Herkesin arkeolojiye ve arkeologlara taptığı bir sırada, bu bilgin aşağıdaki isabetli sözleri söylemek cesaretini gösteriyordu:

"...karışık nitelikteki tarihi problemlerle karşılaştığımız zaman, arkeolojinin sağladığı bilgileri yorumlamak ancak lengüistik gibi, dinler tarihi gibi bilimlerin yardımı ile mümkün olmaktadır. Şu veya bu kavmin özelliklerini ve başka kavimler ile ilişkilerini belirtmek için din ve dil alanındaki bilgiler birinci derecede önemlidir." (L'ancienne civilisasion des Etrusques - İngilizceye çevirisi,s.71)

Etrüsklerin Türk soyundan olduklarına dair görüş yeni değildir. Yani bu görüşü ilk defa ortaya atan asla ben değilimdir. Tarih ve tarihi araştırmalara merakı bulunduğu herkesçe bilinen Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk Etrüsklerin Türk soyundan oldukları görüşünde idi.

Fakat bu görüş, yani bu teori çok daha eski dönemlere dayanır. Söz konusu teori Ondokuzuncu yüzyılda Batılı bilginler tarafından ortaya atılmıştır. Şurası gariptir ki, dünyanın Etrüskoloji uzmanları bu bilginlerin adlarını da, eserlerini de anmamak için büyük özen gösterirler.

Etrüsklerin Türk soyundan olduklarına inanan Batılı tarihçiler bir tane iki tane de değildir. Ben burada aralarından bir İngilizi, bir Fransızı, bir de bir Avusturyalıyı zikretmekle yetineceğim: 

"Etruscan Researches" adlı eserin yazarı İsaac Taylor; (ingilizce)
"La Langue Etrusque" yazarı Baron Carra de Vaux; (fransızca)
bir de "Die Herkunft der Etrusker" in yazarı Wilhelm Brandenstein; (almanca-maalesef bu kitabın tamamı yok-SB) ...




Solda: Selçuklu dönemi İbrik'ten detay - 13.yy / Seljuk Turks 13th AD

Sağda: İskitler dönemi MÖ 4.yy - Scythian 4th c BC


Latin imparatorlar tarafından Etrüsklerin tarih kitapları da, vekayinameleri de yok edilmiştir. İmparatorların bıraktıklarını da, daha sonra Papalar yakmıştır. Çünkü Papalarda Etrüsklerin dine dayalı sosyal kural ve adetlerinin Hıristiyanlığın yayılmasını engelleyebileceği korkusu vardı. Bu arada Latin yazarlar tarafından yazıldığı halde, Etrüsklerin dininden söz eden kitaplar da yakılmıştır. Mesela, ünlü bilgin Varron'un adını "Etrüsklerin tanrılar hakkındaki inanışları" diye çevirebileceğimiz eseri de, Etrüsk kaynaklarına dayandığı için, Kilise tarafından imha edilmiştir.

Burada ilgi çekici bir durumu zikretmeliyim:

Roma imparatorluğunun çok karışık bir politik döneminde, Roma'nın Yeniçerileri diyebileceğimiz Saray muhafızları, Claudius adlı birini seçip İmparatorluk tahtına oturturlar (MS 41). Claudius bir Etrüsk'tür. Hem de milli şuur sahibi bir Etrüsk... Devlet işlerini yardımcılarına bırakıp, oturur 20 bölümden oluşan bir "Etrüsk Tarihi" yazar. Her halde kendisine gizli olarak alıkonulmuş" "Tuscae Historiae" de vardır.

(Etrüsklerin kendi milli hayatları hakkında yazmış oldukları ve Latinlerin "Tuscae Historiae" adını verdikleri kitaplar August ve ondan sonra gelen imparatorlar tarafından imha edilmiştir.)

Suetonius'a göre, Claudius zamanında, onun yazmış olduğu tarih kitabı, İskenderiye'nin meşhur kütüphanesinde konferans şeklinde, yılda bir defa, bir kaç seferde başından sonuna kadar, halka okunurmuş... Bugün Claudius'a 'tarihteki ilk etrüskolog' ünvanı verilmektedir. Gelgelelim, Claudius ölür ölmez, onun eseri de ortadan kaldırılmıştır....







Türklerin İlk Ataları - PELASGLAR


..Tarihçilerin sadece Etrüsk veya bu adın yunancası olan Tyrrhen diye adlandırdıkları tarihi milletin eski Yunan yazarlarının pek çoğunun eserlerinde Tyrrhen-Pelasg veya Pelasg-Tyrrhen olarak zikredildiklerini gördüm. Bu Pelasg adı veya milleti de nereden çıkıyordu?

Bu sorunun cevabını Almanların Eski Çağ ile ilgili en ciddi ve önemli Ansiklopedisi olan Pauly ve Wissova'da buldum. Bu Ansiklopedide deniyor ki: "O zamanlar, büyük ölçüde, Tyrrhenlerle Pelasglar birbirleriyle karıştırılırlardı." Başka deyimle, Eski Çağ yazarlarının çoğu Tyrrhenlerle, yani Etrüsklerle Pelasgları bir tutuyor, onları aynı millet sayıyorlarmış. 

Pelasglar hakkında bulduğumuz bilgi ve neticeler şunlardır:

1) Pelasglar kuzeyden gelip Yunanistan'da yerleşmiş bir kavim idi.
2) Bu kavim durmadan yer değiştirirdi, yani göçebe idi.
3) Pelasglar oturdukları bölgenin veya kendilerini yöneten önderin adına göre, kolayca ad değiştirirlerdi.
4) Pelasglar inşaatçı ve imarcı bir millet idi. Yunanistan'daki bir çok meşhur eski kentleri onlar kurmuşlardır.
5) Pelasglar MÖ 3000 civarında Yunanistanı istila edip oranın çeşitli bölgelerine yerleşmişlerdir. (yani Yunanlılardan 1000 yıl önce)

Yukarıdaki beş noktaya tarihçiler tarafından işaret edilmeyen, fakat dilcilerin kesin bir şekilde isbat ettikleri şu gerçeği de ilave edelim:

Etrüskçeye çok benzeyen Pelasgca HİNT-AVRUPALI OLMAYAN, AGGLUTİNATİF BİR DİL İDİ.

Pelasgların Türklerde de bulunan yukarıdaki özelliklerini öğrendikten sonra, onlar hakkındaki incelemelerimi derinleştirmek lüzumunu duydum. Derinleştirdikçe de bu kavmin Proto-Türk bir kavim olduğuna yeni deliller karşıma çıktı.

Mesela Limni adasında Pelasglar tarafından bırakılmış Hint-Avrupalı olmayan ve Etrükçeye çok benzeyen yazıtların bulunmuş olması... Ve Limni Adası Yunanlıların eline MÖ 510 da geçmiştir, ondan önce Pelasglara aitti.

Ve mesela, Latin bilim adamı Varron'un "Pelasgların dilinde küçük dağların adı TEPAE'dir" demiş olması...

Yukarıdaki sebeplerle 1970 yılının Mayıs ayında Roma Arkeoloji Enstitüsünde verdiğim konferansta Pelasglar üzerinde önemle durdum. On yıl sonra 1980 de Belleten dergisine verdiğim "Pelasglar kim idiler?" başlıklı yazı, büüyk gecikme ile, derginin Temmuz 1982 tarihini taşıyan sayısında yayınlandı. Söz konusu yazı bu kitabın sonunda okuyucuya sunulmuştur.

1985 yılının Mayıs ayında Ankara'da toplanmış olan "Tarihte Türk Devletleri" Sempozyumunda okuduğum "Tarihin şafağında iki Türk Devleti" adlı bildirimde de , kaynaklar göstererek, Pelasglardan söz ettim. Bu bildiri de kitabın sonuna eklenmiştir. (15)

Pelasglar, Hunlar, Avarlar, Kumanlar, Peçenekler Balkanlara gelmek için hangi yollardan geçmişlerse, o yollardan geçerek geldiler. Yerleştikleri bölge Tesalya'dır, yani bugünkü Selanik şehrinin bulunduğu havali.

Çeşitli kaynaklara göre: Pelasglar, daha sonra şu bölgeleri işgal etmişlerdir: Boetya, Argolis, Attika ve Arkadya, Arkadyalıların Pelasg olduklarını Herodot da söyler.

Bilindiği gibi, Yunanistanın hemen kuzeyinde Makedonya vardır. Makedonya'ya eski Yunanlılar Pela(s)gonya derlermiş, yani Pelasglar ülkesi... Öyle anlaşılıyorki, Pelasgların bir kısmı Yunanistan'a girip yerleşirken, bir kısmı da Makedonya'da kalmıştır. (17)

Pelasglar Yunanistan'a gelirken elbette ki, tek bir önderin tek bir şefin kumandası altında idiler. Bunun neticesi olarak Yunanistan'a yerleştikten sonra da, merkezi bir idareye bağlı bulunmuş olduklarını düşünmek tabiidir. Heredot'un "Bir zamanlar Yunanistan'a Pelasgia denirdi" şeklindeki ifadesi ise, Pelasgların siyasi bakımdan Yunanistan'ın tamamına, hem de uzun yüzyıllar boyunca, hakim olmuş olduklarını göstermektedir. Bu sebeple bir Pelasg devletinden söz edebildiğimiz gibi, bu devleti tarihteki ilk Türk Devleti olarak kabul edebileceğimiz de şüphesizdir.

Bu konuda bir İtalyan bilim adamı bakınız ne diyor:

"Yunanlılar bu taihi bölgelere geldiklerinde, kendine mahsus dini olan ve DEVLET OLARAK ORGANİZE OLMUŞ, başka ırktan olanlarla (Pelasglarla) karşılaşmışlardır."

Pelasg dilinden Hellenlerin diline pek çok kelime geçmiştir. Hint-Avrupalı olmayan bu kelimeleri bugünkü Batılı dilciler ne yapacaklarını bilemiyorlar. Başka çare bulamayınca, bu kelimere uygulamak için "pre-hellenique" (Hellen öncesi), "mediterraneen" (Akdenizli), "asianique" (Anadolulu?) , "egeen" (Egeli) gibi acayip ve anlamsız sıfatlar icad etmişlerdir.

"Egeli" sıfatını icad eden Albert Severyns adlı Belçikalı bilim adamıdır. Severyns kullandığı bu anlamsız sıfata rağmen bizim görüşümüzü doğrulayan aşağıdaki satırların sahibidir:

"Yunanlılar, kendilerinden DAHA KÜLTÜRLÜ olan EGELİLERDEN bronz, kalay, kurşun, demir ve hatta "maden" anlamındaki kelimeleri almışlardır."

Albert Severyns bu kelimelerin Hint-Avrupalı olmadığını söylemekten de çekinmiyor. Ayrıca "egeli" sıfatından arada bir vazgeçip Paul Kretschmer'in 1925 den önceki görüşüne katılarak "pelasgique" sıfatını kullandığı da oluyor. Ve etrüskçenin Pelasg dilinin bir lehçesi olabileceğini kabul ediyor.

Hammerström, Devoto, Chaskin gibi dil bilginleri Yunan dilindeki Hint-Avrupalı olamyan kelimeleri etrükçe kelimelerle karşılaştırmışlar ve büyük benzerlikler bulmuşlardır. Hatta bazı saf araştırmacılar bundan Etrüsklerin Yunanlı oldukları neticesini bile çıkarmağa kalkmışlardır.

Yunan dilindeki Hint-Avrupalı olmayan kelimelerin hepsi Pelasgca'dır, yani Proto-Türkçedir.

Roma kurulmadan önce Yunanistan'ın Arkadya bölgesinden İtalya'ya gelip yerleşmiş EVANDER adlı çok kültürlü bir Pelasg karşımıza çıkar.

Batılı bilim adamlarının işine gelmeyen bir sürü şey söylediği için, hiç bir zaman adı anılmayan veya kendisine iftira atılmak için anılan, ondokuzuncu yüzyıl etrüskologlarından Fransız Noel des Vergers'den bir cümle:

"Gerek İtalya gerek Yunanistan hakkında edinebildiğimiz en eski bilgiler gösteriyor ki, bu iki ülkeyi ilk zamanlarda etkilemiş medenileştirici amil PELASGLARDIR."





Adile Ayda (1912-1992) - Türklerin İlk Ataları (1986)
Diplomat, Akademisyen
dipnotlar:
(15) Sempozyumun düzenleyecileri, milliyetçi geçinen bazı Profesörlerde yaygın bir eğilim olan ANADOLUCULUK sebebiyle olsa gerek, tutanakların basılması sırasında benim bildirimin metnini yırtıp atmaktan çekinmemişlerdir.
(17) O Makedonya ki, orada Büyük İskender doğacak ve Yunanlılarla savaşıp onları esir haline getirecektir.









 TEPE - HILL

* TEPAE - Pelasg dilinde TEPE demektir.
* Meksika - CHAPULTEPEC'deki TEPEC - Aztek dilinde TEPE demektir.; "Çekirge Tepesi" demektir, Çekirge'de çapulçu değil midir? ;)
* Nikaragua'daki OMETEPE; Ome (iki) Tepetl (Dağ-Tepe) demektir.
TEPE'nin kökeni Türkçedir.
* TEPAE in Pelasgian means Hill
* TEPEC in CHAPULTEPEC-Mexico - in Aztec language; Hill
* TEPE in OMETEPE-Nicaragua - means also Hill

* The Origin and Etymology of TEPE is TURKİSH, means HİLL.





Batılılar Etrüsklere büyük değer veriyorlar...
Batılılar Türklere hiç değer vermiyorlar...
Ah, Etrüsklerin Türk oldukları isbat edilebilse! - 1967 
demiş Adile Ayda...
İsbat ediliyor, lakin sindiremiyorlar.... SB



"Bir süre önce basına yansıyan haberlerde de, kimi DNA analizlerinin de aynı sonucu verdiği belirtilmişti. 
Ancak, basındaki haberler çok önemli bir nüansı kaçırmıştı:

Mesele, Batı Anadolu'dan giden kişilerin kim oldukları konusuydu. Sonuçta Aristoteles Onassis ile Yorgo Seferis de İzmir'den gitme... Yani Türk gazetelerindeki, üzerinde pek düşünülmeden yazılan haberlerde, bugün Türkiye olan topraklardan gitmek, Türk olmakla özdeşleştirilmişti. Ama İtalyanlar ve genelde Batılılar böyle bir özdeşleştirmeyi saçma buluyor, 10 000 yıl öncesinin Batı Anadolusunu Antik Yunan'ın bir parçası olarak görmek istiyorlar - dı 
bu sempozyuma kadar.

Oysa, Etrüsklerin kökeni konusuna eğilmiş, diplomat olarak Roma'da görev yaparken— gereğinde, işinden izin alarak—bu kentte ve genelde İtalya'da araştırmalarda bulunmuş olan Ayda, 1970'lerin başından, vefat ettiği 1990'ların başına kadar yayımladığı gittikçe hacmi artan yapıtlarda, Etrüsklerin “Tursakalar” denilen proto Türklerden olduğunu saptamış, hatta bulgularını Fransızca olarak (Les Étrusques Étaient des Turcs. Preuves, 1985) da yayımlamıştı."

Gönül Pultar (Adile Ayda'nın kızı)
“Tarihten Bir Kesit: Etrüskler” - Bodrum Sempozyumu, 2007







ilgili:



Yorum Gönder

0 Yorumlar